SON DAKİKA
Hava Durumu

#Çin

JeoPolitikHaber - Çin haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Çin haber sayfasında canlı gelişmelere ulaşabilirsiniz.

NATO Genel Sekreteri Rutte: Çin’in Askeri Genişlemesi Tayvan Çatışması Riskini Artırıyor Haber

NATO Genel Sekreteri Rutte: Çin’in Askeri Genişlemesi Tayvan Çatışması Riskini Artırıyor

NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Çin’in önemli ölçüde artan askeri genişlemesinin Tayvan konusunda çatışma olasılığını yükselttiğini belirtti. Rutte, 11 Temmuz 2025 itibarıyla yaptığı açıklamalarda, Çin’in Tayvan’a yönelik bir hamlede bulunması durumunda, Pekin’in Rusya’yı Avrupa’da sorun çıkarmaya teşvik ederek NATO’nun dikkatini ve kaynaklarını dağıtma ihtimalinin gerçekçi olduğunu savundu. Bu iddia, Avrupa’nın Rusya ile olası bir savaş için hazırlık yapmasının ardındaki nedenlerden biri olarak görülüyor ve Putin’in Ukrayna ile ateşkes görüşmelerine yanaşmamasının, Çin-Tayvan geriliminin farkında olmasından kaynaklanabileceği öne sürülüyor. Rutte’nin “Çin, Tayvan’ı ele geçirme hedefini giderek daha fazla hazırlıyor ve bunu büyük olasılıkla Rusya ile koordine edecek,” şeklindeki ifadeleri, küresel güvenlik dinamiklerinde yeni bir dönemi işaret ediyor. Ancak, bu senaryoların doğruluğu ve uygulanabilirliği, mevcut bilgilerle kesinleşmiş değil ve stratejik bir değerlendirme gerektiriyor. Rutte’nin açıklamaları, Çin’in Tayvan üzerindeki iddialarını ve askeri yığınağını merkeze alıyor. Çin, Tayvan’ı “ayrılmaz bir parçası” olarak görürken, Taipei demokratik bir yönetimle bağımsızlığını savunuyor ve Batı müttefikleriyle yakın ilişkiler kuruyor. NATO lideri, Çin’in askeri kapasitesinin hızla büyüdüğünü ve bu durumun Tayvan’a yönelik olası bir işgal planını desteklediğini ifade etti. Ayrıca, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşta Çin’den lojistik destek aldığına dair raporlar, iki ülke arasında bir iş birliği olasılığını güçlendiriyor. Rutte, bu senaryoda Rusya’nın Avrupa’da NATO’yu oyalamak için harekete geçebileceğini öne sürerek, ittifakın hem Avrupa’da hem de Hint-Pasifik bölgesinde daha güçlü bir duruş sergilemesi gerektiğini vurguladı. Ancak, bu iddialar Çin ve Rusya tarafından resmi olarak doğrulanmadı; bu da spekülasyonların ötesine geçip geçemeyeceği konusunda şüphe yaratıyor. Avrupa’nın savaş hazırlıkları, Rutte’nin NATO’yu güçlendirme çağrılarıyla uyumlu bir şekilde ilerliyor. İttifak, üye ülkelerin savunma harcamalarını GSYİH’nin %5’ine çıkarmayı hedeflerken, bu artışın Rusya’ya karşı caydırıcılık sağlaması amaçlanıyor. Putin’in Ukrayna’daki direnişi sürdürmesi ve ateşkes müzakerelerine mesafeli duruşu, bazı analistler tarafından Çin-Tayvan ekseninde bir stratejik hesap olarak yorumlanıyor. Putin’in, Rusya’nın askeri kapasitesini yeniden inşa ettiği ve Çin ile ortak bir cephe oluşturabileceği bir dönemde, Ukrayna’yı bir pazarlık kozu olarak kullanabileceği düşünülüyor. Yine de, bu teorinin kanıtlanması için somut verilere ihtiyaç var; mevcut bilgiler, daha çok NATO’nun risk değerlendirmelerine dayanıyor. Sosyal medyada, Rutte’nin açıklamaları karışık tepkiler aldı. Bazıları, Çin ve Rusya’nın iş birliğini bir tehdit olarak görerek NATO’nun hazırlıklarını desteklerken, diğerleri bu söylemin Batı’nın militarizasyonunu körüklemek için bir bahane olduğunu savunuyor. Avrupa’daki savaş hazırlıklarının ekonomik yükleri ve halk üzerindeki etkileri de tartışma konusu. Uzmanlar, Çin’in Tayvan’a yönelik niyetlerinin belirsiz olduğunu ve Rusya’nın Avrupa’da aktif bir çatışmaya girme kapasitesinin abartılmış olabileceğini belirtiyor. Bu görüşler, NATO’nun stratejisinin temkinli bir şekilde ele alınması gerektiğini gösteriyor. Rutte’nin uyarıları, NATO’nun küresel güvenlik tehditlerine karşı daha geniş bir vizyon benimsemesini gerektiriyor. Çin’in askeri modernizasyonu ve Rusya’nın savunma sanayisindeki büyümesi, ittifakı iki cephede hazırlık yapmaya zorluyor. Ancak, bu senaryonun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği, Çin’in Tayvan’a yönelik hamlelerine ve Rusya’nın Ukrayna’daki stratejisine bağlı. Putin’in ateşkes konusundaki isteksizliği, Tayvan çatışmasının bir parçası olarak değerlendirilse de, bu bağlantının doğrudan kanıtlanamaması, spekülasyonlara açık bir alan bırakıyor. NATO’nun下一步 (bir sonraki adımı), bu riskleri dengelemek için diplomasi ve caydırıcılık arasında bir denge kurmak olacak gibi görünüyor. Yorum & Analiz Rutte’nin Çin’in Tayvan’a yönelik hamlesinin Rusya ile koordine olabileceği uyarısı, NATO’nun küresel tehdit algısını genişletme çabasını yansıtıyor. Ancak, bu senaryo spekülatif; Çin’in niyetleri ve Rusya’nın Avrupa’da aktif rol alma kapasitesi belirsiz. Avrupa’nın savaş hazırlıkları mantıklı bir önlem gibi görünse de, ekonomik ve toplumsal maliyetleri göz ardı edilemez. Putin’in ateşkes konusundaki direnci, Çin-Tayvan bağlantısına bağlansa da, bu daha çok Ukrayna’daki pozisyonunu koruma isteğinden kaynaklanabilir. Sosyal medyadaki kutuplaşma, halkın hem tehdidi ciddiye aldığını hem de militarizasyonun risklerine şüpheyle yaklaştığını gösteriyor. Uzmanların temkinli yaklaşımı, NATO’nun abartılı bir senaryo üzerine hareket etme tehlikesine işaret ediyor. Çin ve Rusya’nın iş birliği olasılığı teorik olarak mümkün, ancak somut kanıtlar eksik. Uzun vadede, NATO’nun başarısı diplomasi ve caydırıcılık dengesine bağlı; aksi halde, bu söylem gerilimi artırabilir. Kaynaklar: The Guardian, Reuters, AP News, BBC, Le Monde, The Washington Post, Al Jazeera, The Times, POLITICO, Euronews

Çinli Firmaların  İran'a Yaptırımları Aşmasında Yardım Ettiği İddia Ediliyor Haber

Çinli Firmaların  İran'a Yaptırımları Aşmasında Yardım Ettiği İddia Ediliyor

Çinli firmaların, özellikle Wanda Holdings’in, İran’a yönelik ABD yaptırımlarını aşmasına yardımcı olduğu yönünde iddialar ortaya atıldı. Bu iddia, İran’ın petrol ticaretini gizlice yürütmesine olanak tanıyan faaliyetleri kapsıyor ve özellikle Wanda Holdings’in, İran’dan petrol taşıma ve satın alma süreçlerinde rol oynadığı öne sürülüyor. Bu gelirlerin, İran’ın askeri operasyonlarını ve diğer faaliyetlerini finanse ettiği belirtiliyor. Ancak, bu iddialar henüz kesin ve bağımsız kaynaklarla doğrulanmış verilere dayanmıyor; düşünce kuruluşlarının analizleri, hükümet açıklamaları ve bazı medya raporlarından kaynaklanıyor. ABD’nin İran’a ekonomik baskı uygulama çabalarının bir parçası olarak Çin’in bu rolü sıkça gündeme getiriliyor, fakat Wanda Holdings’in tam kapsamlı katılımı ve detayları belirsizliğini koruyor, bu da bilgilerin güvenilirliği konusunda soru işaretleri doğuruyor. Çin’in İran petrolüne olan talebi, yaptırımlara rağmen devam eden bir ticaret ağıyla destekleniyor. Bu ağ, genellikle “gölge filo” adı verilen tankerler aracılığıyla işliyor ve petrolün kökenini gizlemek için sahte belgeler kullanılıyor. Yetkililer, İran’ın bu yolla elde ettiği gelirlerin milyarlarca doları bulabileceğini tahmin ediyor. Çinli firmaların bu ticarekteki rolü, ABD Hazine Bakanlığı tarafından yakın zamanda yapılan açıklamalarda da dolaylı olarak ele alındı; ancak Wanda Holdings’e spesifik bir yaptırım uygulanmadı. İran, bu gelirleri savunma sanayisi ve bölgesel etkisini artırmak için kullandığına dair iddialar sıkça dile getiriliyor. Öte yandan, Çin hükümeti, bu tür faaliyetleri meşru ticari ilişkiler olarak savunuyor ve tek taraflı yaptırımları eleştiriyor. Son gelişmeler, İran’ın petrol ihracatının yaklaşık %90’ının Çin’e yöneldiğini gösteriyor. Bu ticaret, genellikle küçük, bağımsız rafineriler aracılığıyla gerçekleşiyor ve bu rafinerilerin yaptırımlardan kaçınma konusunda aktif rol oynadığı belirtiliyor. Wanda Holdings’in bu rafinerilerle bağlantılı olup olmadığına dair net bir bilgi yok, ancak şirketin enerji sektöründeki geniş ağı, şüpheleri artırıyor. ABD, İran’ın nükleer programını finanse ettiği gerekçesiyle bu ticareti durdurmaya çalışıyor, ancak Çin’in ekonomik çıkarları ve İran’a bağımlılığı, bu çabaları zorlaştırıyor. X platformunda kullanıcılar, bu konudaki tartışmalarda bölünmüş durumda; bazıları Çin’in yaptırımları açıkça ihlal ettiğini savunurken, diğerleri iddiaların politik bir araç olabileceğini öne sürüyor. Yorum & Analiz Çinli firmaların, özellikle Wanda Holdings’in İran yaptırımlarını aşmasına yardım ettiği iddiası, küresel güç dengeleri ve ekonomik çıkarlar açısından dikkat çekici. ABD’nin yaptırımları sıkılaştırması, Çin’in İran ile ticari bağlarını koruma çabasını gözler önüne seriyor, ancak bu iddiaların kanıt eksikliği, konunun manipülasyona açık olduğunu düşündürüyor. Wanda Holdings’in rolü belirsiz kalırken, şirketin enerji sektöründeki varlığı, spekülasyonları körüklüyor; bu, ABD’nin Çin’i hedef alma stratejisinin bir parçası olabilir. İran’ın petrol gelirlerinin askeri kullanımı, uluslararası güvenlik endişelerini artırıyor, fakat Çin’in bu ticareti sürdürme motivasyonu, ekonomik bağımlılıktan kaynaklanıyor gibi görünüyor. ABD’nin baskısı, Çin’i diplomatik bir ikilemde bırakabilir; yaptırımlara uymak ekonomik kayıplara yol açarken, uymamak ise Batı ile gerilimi tırmandırabilir. İran için ise bu ticaret, hayati bir yaşam kaynağı, ancak uzun vadede bu bağımlılık, ekonomik izolasyon riskini artırıyor. X’teki tartışmalar, halkın konuya şüpheyle yaklaştığını gösteriyor; bu da resmi anlatıların sorgulanması gerektiğini ortaya koyuyor. Sonuç olarak, bu durum, küresel yaptırımların etkinliği ve büyük güçler arasındaki rekabetin karmaşık doğasını bir kez daha gözler önüne seriyor. Kaynaklar: Reuters, Associated Press, U.S. State Department statements, X platform posts

Çin, İran’a Hava Savunma Sistemleri Sağladığı İddialarını Reddetti Haber

Çin, İran’a Hava Savunma Sistemleri Sağladığı İddialarını Reddetti

Ne Oldu? Haziran 2025’te İsrail ile İran arasında yaşanan 12 günlük yoğun çatışma, Orta Doğu’da jeopolitik dengeleri sarsan bir dönüm noktası oldu. İsrail’in “Yükselen Aslan” (Rising Lion) adını verdiği askeri operasyon, 13 Haziran 2025’te başladı ve İran’ın nükleer tesislerini, balistik füze fırlatma rampalarını ve üst düzey askeri liderlerini hedef aldı. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), operasyonun ilk saatlerinde İran’ın batı bölgeleri ve başkent Tahran üzerinde hava üstünlüğü sağladığını bildirdi. Bu başarı, İsrail’in F-35, F-16 ve F-15 savaş uçaklarının yanı sıra hassas güdümlü Spike füzeleri, küçük çaplı insansız hava araçları (İHA) ve siber saldırı yeteneklerinin etkili kullanımıyla mümkün oldu. İran’ın hava savunma sistemi, büyük ölçüde Rus yapımı S-300 sistemlerine ve yerli üretim Bavar-373’e dayanıyordu; ancak bu sistemler, İsrail’in teknolojik üstünlüğüne karşı yetersiz kaldı. Operasyon boyunca İran, İsrail’e yaklaşık 370 balistik füze ve 100’den fazla İHA ile karşılık verdi, fakat bu saldırılar İsrail’in Demir Kubbe (Iron Dome), David’s Sling ve Arrow-2/Arrow-3 gibi çok katmanlı savunma sistemleri tarafından büyük oranda engellendi. Çatışma, 24 Haziran 2025’te uluslararası arabuluculukla varılan bir ateşkesle sona erdi. İran, en az 240 kişinin öldüğünü, bunlardan 70’inin kadın ve çocuk olduğunu bildirdi; İsrail ise 24 kayıp ve yüzlerce yaralı rapor etti. Ateşkesin ardından, İran’ın hava savunma kapasitesinin ciddi şekilde zayıfladığı ve nükleer tesislerinin, özellikle Natanz ve Fordo’nun ağır hasar gördüğü belirtildi. Ancak İran, Fordo’daki ekipmanların önceden başka bir bölgeye taşındığını ve zararın sınırlı olduğunu iddia etti. Bu çatışma, İran’ın savunma altyapısındaki kırılganlıkları gözler önüne sererken, yeniden inşa çabalarını hızlandırdı. Bu bağlamda, Middle East Eye gibi bazı medya kuruluşları, İran’ın hava savunma kapasitesini güçlendirmek için Çin’den HQ-9B yüzey-hava füze sistemleri aldığını öne sürdü. Haberde, bu sistemlerin İran’ın petrol sevkiyatlarıyla ödendiği ve teslimatların 2021’de imzalanan Çin-İran 25 yıllık stratejik iş birliği anlaşması kapsamında gerçekleştiği ifade edildi. HQ-9 sisteminin, Hindistan-Pakistan çatışmasında Pakistan tarafından kullanılarak Fransız yapımı Rafale jetlerine karşı başarı gösterdiği ve bu nedenle İran için cazip bir seçenek olduğu belirtildi. Ayrıca, Nisan 2024’te İran’ın İsrail’e düzenlediği saldırılarda kullandığı “Kheibar Shekan” ve “Haj Qasem” füzelerinde Çin menşeli sodyum perklorat bulunduğu yönündeki raporlar, bu iddiaları destekler nitelikteydi. X platformunda da benzer spekülasyonlar dolaşırken, bazı kullanıcılar Çin’den İran’a Boeing 747 kargo uçaklarıyla ekipman taşındığını iddia etti, ancak bu iddialar doğrulanmadı. 8 Temmuz 2025’te Israel Hayom gazetesine konuşan Çin’in İsrail Büyükelçiliği, bu iddiaları kesin bir şekilde yalanladı. Çin’in kitle imha silahlarının yayılmasını önleme politikasına bağlı olduğu ve savaş halindeki ülkelere silah ihracatı yapmadığı vurgulandı. Çift kullanımlı ürünlerin ihracatında sıkı kontroller uygulandığı ve Çin’in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olarak askeri ürün ihracatında sorumlu bir yaklaşım benimsediği ifade edildi. Çin Dışişleri Bakanlığı da benzer bir açıklama yaparak, bu tür haberlerin “yanlış ve yanıltıcı” olduğunu belirtti. Çin’in bu reddi, İran ile ekonomik bağlarının derinliğine rağmen, bölgesel çatışmalarda tarafsız kalma çabasını yansıttı. Yorum & Analiz Çin’in İran’a hava savunma sistemleri sağladığına dair iddiaların reddedilmesi, Pekin’in Orta Doğu’daki karmaşık jeopolitik ortamda stratejik bir denge kurma çabasını gözler önüne seriyor. Çin, İran’ın en büyük petrol alıcısı olarak, bu ülkeyle güçlü ekonomik bağlara sahip; İran’ın petrol ihracatının %90’ından fazlasını alıyor. Ancak aynı zamanda, İsrail ile teknoloji ve inovasyon alanında büyüyen bir iş birliği ve ABD ile yıllık 600 milyar doları aşan ticaret hacmi, Çin’i açıkça İran’a askeri destek sağlamaktan alıkoyuyor. Çin’in “müdahalesizlik” politikası, bölgesel çatışmalarda doğrudan taraf olmaktan kaçınarak ekonomik çıkarlarını koruma stratejisine dayanıyor. Bu nedenle, Çin’in İran’a askeri destek sağlama ihtimali varsa bile, bu destek muhtemelen gizli kanallar veya çift kullanımlı teknolojiler aracılığıyla gerçekleşiyor. İddialar, Çin’in küresel savunma sanayiindeki yükselen profilini de öne çıkarıyor. HQ-9 gibi sistemler, Rus S-400’lere rakip olarak görülüyor ve Pakistan’ın Hindistan’a karşı kullanımında başarı gösterdiği rapor ediliyor. İran’ın, İsrail’in hava üstünlüğüne karşı koymak için bu tür sistemlere ihtiyaç duyduğu açık; ancak Çin’in böyle bir desteği resmi olarak sağlaması, ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını Çin’e genişletme riskini doğurabilir. Bloomberg ve Reuters gibi kaynaklar, Çin’in bu tür bir hareketin ekonomik ve diplomatik sonuçlarından kaçınmak için temkinli davranacağını belirtiyor. X platformunda tartışılan Boeing 747 kargo uçaklarıyla ilgili iddialar, somut kanıtlarla desteklenmese de, bu tür spekülasyonların Çin’in bölgedeki algısını nasıl şekillendirdiğini gösteriyor. Bölgesel düzeyde, İran’ın hava savunma kapasitesini yeniden inşa etme çabaları, Orta Doğu’daki güç dengelerini etkileyebilir. İsrail’in çatışmadaki başarısı, İran’ın mevcut sistemlerinin modern hava savaşlarına karşı yetersizliğini ortaya koydu. İran’ın hipersonik füzeler ve gelişmiş İHA’lar gibi yeni teknolojilere yatırım yaptığı biliniyor, ancak bu teknolojilerin İsrail’in çok katmanlı savunma sistemlerine karşı ne kadar etkili olacağı belirsiz. Çin’in olası desteği, İran’ın bu açığını kapatmasına yardımcı olabilir; ancak bu, İsrail’in daha agresif önleyici stratejiler geliştirmesine yol açabilir. Ayrıca, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidi, küresel enerji piyasalarını doğrudan etkileyebilir, zira bu boğazdan geçen petrol, dünya arzının %20’sini oluşturuyor. Çin, bu bölgedeki istikrara bağımlı olduğu için, İran’ı dolaylı yollardan desteklemeyi tercih edebilir. Küresel düzeyde, bu olay, ABD-Çin rekabetinin Orta Doğu’daki yansımalarını ortaya koyuyor. ABD’nin İsrail’e verdiği açık destek ve İran’ın nükleer programına yönelik sert tutumu, Çin’in diplomatik manevra alanını sınırlıyor. Çin’in, İsrail’in saldırılarını “uluslararası hukukun ihlali” olarak nitelendirmesi ve arabuluculuk teklifleri, Pekin’in küresel bir güç olarak profilini yükseltme çabasını yansıtıyor. Ancak bu teklifler, İsrail tarafından kabul görmedi ve Çin’in bölgedeki etkisi sınırlı kaldı. The New York Times ve Al Jazeera gibi kaynaklar, Çin’in bu çatışmada tarafsız kalarak ekonomik çıkarlarını koruma stratejisini sürdürdüğünü belirtiyor. Sonuç olarak, Çin’in İran’a hava savunma sistemleri sağladığına dair iddialar, henüz somut kanıtlarla desteklenmese de, Orta Doğu’daki karmaşık güç dinamiklerini ve Çin’in bölgedeki artan etkisini tartışmaya açtı. Çin’in bu iddiaları reddetmesi, stratejik bir denge arayışını yansıtıyor; ancak İran’ın savunma kapasitesini güçlendirme çabaları ve Çin’in savunma teknolojisindeki yükselişi, önümüzdeki dönemde bölgesel ve küresel düzeyde yeni gelişmelere yol açabilir. Bu durum, uluslararası toplumun, özellikle ABD ve müttefiklerinin, Çin’in Orta Doğu’daki rolünü daha yakından izlemesine neden olacak. Kaynaklar: Reuters, Bloomberg, Al Jazeera, BBC, France24, DW, South China Morning Post, Israel Hayom, Newsweek, The New York Times, Fox News, CNN, TIME, Asia Times, Middle East Eye, X platformu

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.