SON DAKİKA
Hava Durumu

Meme Kanseri Aşısında Çığır Açan Gelişme: Aşı Çare Olabilir mi?

Anixa Biosciences ve Cleveland Clinic, üçlü negatif meme kanserine karşı bir aşının birinci faz klinik denemelerini başarıyla tamamladı. Aşının 2030'a kadar test süreçlerini tamamlayıp meme kanserini önleme potansiyeli bulunuyor.

Haber Giriş Tarihi: 09.07.2025 12:47
Haber Güncellenme Tarihi: 09.07.2025 12:56
Kaynak: Haber Merkezi
www.jeopolitikhaber.com
Meme Kanseri Aşısında Çığır Açan Gelişme: Aşı Çare Olabilir mi?

2025 yılının Haziran ve Temmuz aylarında, meme kanseri tedavisinde devrim yaratabilecek bir aşıyla ilgili çığır açan bir gelişme uluslararası medyada geniş yankı uyandırdı. Anixa Biosciences ve Cleveland Clinic iş birliğiyle geliştirilen bir meme kanseri aşısı, birinci faz klinik denemelerini başarıyla tamamladı. Bu denemeler, aşının özellikle üçlü negatif meme kanseri (TNBC) gibi agresif bir meme kanseri türüne karşı güçlü bir bağışıklık yanıtı oluşturduğunu gösterdi. Denemeye katılan 35 kadının %75’inden fazlasında, aşıya bağlı olarak güçlü bir antikor yanıtı gözlemlendiği ve yan etkilerin yalnızca enjeksiyon bölgesinde hafif tahrişle sınırlı kaldığı bildirildi. Bu sonuçlar, aşının 2030 yılına kadar meme kanserini önleme ve tedavi etme potansiyeline sahip olabileceği yönünde umutları artırdı.

Aşı, alfa-laktalbumin adı verilen bir süt proteinini hedef alıyor. Bu protein, normalde yalnızca emzirme döneminde memede bulunurken, üçlü negatif meme kanseri vakalarının çoğunda anormal şekilde ifade ediliyor. Üçlü negatif meme kanseri, tüm meme kanseri vakalarının yaklaşık %10-15’ini oluşturuyor ve östrojen, progesteron ve HER2 reseptörlerini ifade etmediği için tedavisi en zor kanser türlerinden biri olarak biliniyor. Anixa Biosciences’ın CEO’su Dr. Amit Kumar, bu bulguların “çok heyecan verici” olduğunu ve aşının hem önleme hem de tedavi amaçlı kullanılabileceğini belirtti. Denemeye katılan kadınlar arasında, üçlü negatif meme kanseri teşhisi konmuş olanlar, genetik olarak yüksek risk taşıyanlar ve pembrolizumab (Keytruda) tedavisi görenler yer aldı. Özellikle, genetik mutasyonlar nedeniyle meme kanseri riski yüksek olan ve koruyucu mastektomi geçirmiş kadınlar da denemeye dahil edildi.

Birinci faz denemesi, aşının güvenliğini ve bağışıklık tepkisini değerlendirmek için tasarlandı. Katılımcıların kan testleri, alfa-laktalbumin proteinine karşı antikor üretimini doğruladı ve bu antikorların kanserli hücreleri tanıyıp yok edebileceği gözlemlendi. Deneme, 26’sı üçlü negatif meme kanseri grubunda, dördü önleme grubunda ve beşi pembrolizumab grubunda olmak üzere toplam 35 kadın üzerinde gerçekleştirildi. Araştırmacılar, aşının bağışıklık sistemini kanserli hücreleri hedef alacak şekilde eğittiğini ve bu hücreleri oluşmadan veya tekrarlamadan önce yok edebileceğini belirtti. The Independent ve New York Post gibi kaynaklar, bu gelişmenin meme kanseriyle mücadelede “oyun değiştirici” olabileceğini vurguladı.

Ayrıca, ABD’deki San Antonio Askeri Tıp Merkezi’nde yürütülen başka bir aşı çalışması da dikkat çekti. Ordu Albayı Dr. George E. Peoples liderliğindeki bu çalışma, HER2 proteinini hedef alan bir aşıyı test etti. HER2, meme kanseri vakalarının yaklaşık %30’unda aşırı ifade edilen bir protein. Bu aşı, özellikle kanserden kurtulan ancak nüks riski taşıyan hastalarda bağışıklık yanıtını artırmayı hedefliyor. Denemeler, düşük ila orta düzeyde HER2 ifade eden hastalarda güçlü bir bağışıklık yanıtı oluşturduğunu ve nüks oranlarını azalttığını gösterdi. Aşının yan etkilerinin minimal olduğu ve yalnızca enjeksiyon bölgesinde hafif tahrişle sınırlı kaldığı bildirildi.

Bu iki aşı çalışması, meme kanseri aşılarının farklı yaklaşımlarını temsil ediyor. Anixa Biosciences’ın aşısı alfa-laktalbumine odaklanırken, askeri çalışma HER2’yi hedefliyor. Her iki yaklaşım da bağışıklık sistemini kanserli hücreleri tanıyıp yok edecek şekilde eğitmeyi amaçlıyor. Anixa Biosciences’ın aşısı, 2026’da başlayacak ikinci faz denemeleri için hazırlanıyor ve bu denemelerde daha geniş bir katılımcı grubuyla farklı meme kanseri türleri test edilecek. Vogue ve Indian Express gibi kaynaklar, bu gelişmelerin meme kanseriyle mücadelede yeni bir çağ açabileceğini belirtti.

Yorum

Meme kanseri aşısındaki bu çığır açan gelişmeler, hem bilim dünyasında hem de kamuoyunda büyük bir heyecan yarattı. Meme kanseri, dünya genelinde kadınlarda en yaygın kanser türü olup, 2024’te yaklaşık 2,3 milyon yeni vaka teşhis edildi. Üçlü negatif meme kanseri, özellikle genç kadınlar ve Afrika kökenli topluluklarda daha sık görülüyor ve mevcut tedavilere yanıt verme olasılığı daha düşük. Bu nedenle, alfa-laktalbumin gibi spesifik bir hedefe odaklanan bir aşının başarılı olması, özellikle bu agresif kanser türüyle mücadelede önemli bir adım olarak değerlendiriliyor. Mathrubhumi ve OnlyMyHealth gibi kaynaklar, aşının yüksek riskli gruplar için koruyucu bir kalkan olabileceğini ve nüks riskini azaltabileceğini vurguladı.

Bu aşıların geliştirilmesi, kanser aşılarının karşılaştığı temel zorluklardan birine, yani bağışıklık sisteminin kanserli hücreleri normal hücrelerden ayırt etme güçlüğüne, çözüm sunuyor. Kanser hücreleri, vücudun kendi hücrelerinden köken aldığı için bağışıklık sisteminin bunları yabancı olarak algılaması zor. Ancak alfa-laktalbumin ve HER2 gibi spesifik proteinleri hedefleyen aşılar, bağışıklık sistemini bu hücreleri tanıyacak şekilde eğitiyor. ScienceDaily ve UW Medicine Newsroom kaynakları, bu yaklaşımın kanser immünoterapisinde yeni bir paradigmaya işaret ettiğini belirtti. Özellikle, mRNA teknolojisinin kanser aşılarında kullanımının, COVID-19 aşılarındaki başarıdan ilham aldığı ve bu teknolojinin diğer kanser türleri için de umut vadettiği ifade edildi.

Bu gelişmelerin küresel etkileri de dikkat çekiyor. Hindistan gibi üçlü negatif meme kanserinin daha yaygın olduğu ülkelerde, bu aşıların potansiyel etkisi büyük olabilir. Indian Express, aşının özellikle yüksek riskli topluluklar için bir dönüm noktası olabileceğini belirtti. Ancak, aşının geniş çapta kullanılabilir hale gelmesi için daha fazla araştırma ve finansman gerekiyor. BioSpace, ikinci faz denemelerinin başarısının, Anixa Biosciences gibi biyoteknoloji şirketlerinin piyasa değerini artırabileceğini ve yeni yatırımları teşvik edebileceğini bildirdi. Öte yandan, Science News, Ulusal Sağlık Enstitüleri’nin (NIH) mRNA teknolojisiyle ilgili araştırma fonlamalarında kısıtlamalara gittiği yönündeki haberlerin, bu tür projelerin geleceğini belirsizleştirebileceği konusunda uyarıda bulundu.

Sosyal etkiler açısından, bu aşılar meme kanseriyle mücadele eden kadınlar için umut ışığı olsa da, kamuoyunun aşılara karşı güveni kritik bir faktör. Medical Realities, özellikle COVID-19 aşıları sonrası bazı topluluklarda oluşan “aşı yorgunluğu”nun, kanser aşılarının benimsenmesini zorlaştırabileceğini belirtti. Bu nedenle, şeffaf iletişim ve hasta eğitimi, aşının yaygın kabulü için hayati önem taşıyor. Aktör Rob Lowe’un, ailesinde meme kanseri nedeniyle kayıplar yaşadıktan sonra Eli Lilly ile iş birliği yaparak klinik denemelere katılımı teşvik etmesi, bu konuda farkındalığı artırma çabalarının bir örneği olarak öne çıkıyor.

Sonuç olarak, meme kanseri aşılarındaki bu ilerlemeler, hem önleme hem de tedavi açısından büyük bir potansiyel taşıyor. Ancak, ikinci ve üçüncü faz denemelerin sonuçları, aşının etkinliğini ve güvenliğini daha geniş bir ölçekte kanıtlamak için kritik olacak. Başarılı olursa, bu aşılar meme kanserini 2030’a kadar kontrol altına alma veya tamamen ortadan kaldırma hedefini gerçeğe dönüştürebilir. Küresel sağlık sistemleri, bu tür yenilikleri erişilebilir kılmak için finansman ve dağıtım stratejileri geliştirmeli, özellikle düşük gelirli ülkelerde bu teknolojilere erişimi sağlamalıdır.

Kaynaklar: The Independent, New York Post, Vogue, Indian Express, Mathrubhumi, OnlyMyHealth, ScienceDaily, UW Medicine Newsroom, BioSpace, DVIDS, Healthline, The Brighter Side of News, X platformu

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.