Çin, İran’a Hava Savunma Sistemleri Sağladığı İddialarını Reddetti

Çin’in İran’a hava savunma sistemleri sağladığına dair iddiaların reddedilmesi, Pekin’in Orta Doğu’daki karmaşık jeopolitik ortamda stratejik bir denge kurma çabasını gözler önüne seriyor.

Haber Giriş Tarihi: 09.07.2025 12:17
Haber Güncellenme Tarihi: 09.07.2025 12:17
www.jeopolitikhaber.com
Ne Oldu?

Haziran 2025’te İsrail ile İran arasında yaşanan 12 günlük yoğun çatışma, Orta Doğu’da jeopolitik dengeleri sarsan bir dönüm noktası oldu. İsrail’in “Yükselen Aslan” (Rising Lion) adını verdiği askeri operasyon, 13 Haziran 2025’te başladı ve İran’ın nükleer tesislerini, balistik füze fırlatma rampalarını ve üst düzey askeri liderlerini hedef aldı. İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), operasyonun ilk saatlerinde İran’ın batı bölgeleri ve başkent Tahran üzerinde hava üstünlüğü sağladığını bildirdi. Bu başarı, İsrail’in F-35, F-16 ve F-15 savaş uçaklarının yanı sıra hassas güdümlü Spike füzeleri, küçük çaplı insansız hava araçları (İHA) ve siber saldırı yeteneklerinin etkili kullanımıyla mümkün oldu. İran’ın hava savunma sistemi, büyük ölçüde Rus yapımı S-300 sistemlerine ve yerli üretim Bavar-373’e dayanıyordu; ancak bu sistemler, İsrail’in teknolojik üstünlüğüne karşı yetersiz kaldı. Operasyon boyunca İran, İsrail’e yaklaşık 370 balistik füze ve 100’den fazla İHA ile karşılık verdi, fakat bu saldırılar İsrail’in Demir Kubbe (Iron Dome), David’s Sling ve Arrow-2/Arrow-3 gibi çok katmanlı savunma sistemleri tarafından büyük oranda engellendi.

Çatışma, 24 Haziran 2025’te uluslararası arabuluculukla varılan bir ateşkesle sona erdi. İran, en az 240 kişinin öldüğünü, bunlardan 70’inin kadın ve çocuk olduğunu bildirdi; İsrail ise 24 kayıp ve yüzlerce yaralı rapor etti. Ateşkesin ardından, İran’ın hava savunma kapasitesinin ciddi şekilde zayıfladığı ve nükleer tesislerinin, özellikle Natanz ve Fordo’nun ağır hasar gördüğü belirtildi. Ancak İran, Fordo’daki ekipmanların önceden başka bir bölgeye taşındığını ve zararın sınırlı olduğunu iddia etti. Bu çatışma, İran’ın savunma altyapısındaki kırılganlıkları gözler önüne sererken, yeniden inşa çabalarını hızlandırdı.

Bu bağlamda, Middle East Eye gibi bazı medya kuruluşları, İran’ın hava savunma kapasitesini güçlendirmek için Çin’den HQ-9B yüzey-hava füze sistemleri aldığını öne sürdü. Haberde, bu sistemlerin İran’ın petrol sevkiyatlarıyla ödendiği ve teslimatların 2021’de imzalanan Çin-İran 25 yıllık stratejik iş birliği anlaşması kapsamında gerçekleştiği ifade edildi. HQ-9 sisteminin, Hindistan-Pakistan çatışmasında Pakistan tarafından kullanılarak Fransız yapımı Rafale jetlerine karşı başarı gösterdiği ve bu nedenle İran için cazip bir seçenek olduğu belirtildi. Ayrıca, Nisan 2024’te İran’ın İsrail’e düzenlediği saldırılarda kullandığı “Kheibar Shekan” ve “Haj Qasem” füzelerinde Çin menşeli sodyum perklorat bulunduğu yönündeki raporlar, bu iddiaları destekler nitelikteydi. X platformunda da benzer spekülasyonlar dolaşırken, bazı kullanıcılar Çin’den İran’a Boeing 747 kargo uçaklarıyla ekipman taşındığını iddia etti, ancak bu iddialar doğrulanmadı.

8 Temmuz 2025’te Israel Hayom gazetesine konuşan Çin’in İsrail Büyükelçiliği, bu iddiaları kesin bir şekilde yalanladı. Çin’in kitle imha silahlarının yayılmasını önleme politikasına bağlı olduğu ve savaş halindeki ülkelere silah ihracatı yapmadığı vurgulandı. Çift kullanımlı ürünlerin ihracatında sıkı kontroller uygulandığı ve Çin’in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olarak askeri ürün ihracatında sorumlu bir yaklaşım benimsediği ifade edildi. Çin Dışişleri Bakanlığı da benzer bir açıklama yaparak, bu tür haberlerin “yanlış ve yanıltıcı” olduğunu belirtti. Çin’in bu reddi, İran ile ekonomik bağlarının derinliğine rağmen, bölgesel çatışmalarda tarafsız kalma çabasını yansıttı.

Yorum & Analiz

Çin’in İran’a hava savunma sistemleri sağladığına dair iddiaların reddedilmesi, Pekin’in Orta Doğu’daki karmaşık jeopolitik ortamda stratejik bir denge kurma çabasını gözler önüne seriyor. Çin, İran’ın en büyük petrol alıcısı olarak, bu ülkeyle güçlü ekonomik bağlara sahip; İran’ın petrol ihracatının %90’ından fazlasını alıyor. Ancak aynı zamanda, İsrail ile teknoloji ve inovasyon alanında büyüyen bir iş birliği ve ABD ile yıllık 600 milyar doları aşan ticaret hacmi, Çin’i açıkça İran’a askeri destek sağlamaktan alıkoyuyor. Çin’in “müdahalesizlik” politikası, bölgesel çatışmalarda doğrudan taraf olmaktan kaçınarak ekonomik çıkarlarını koruma stratejisine dayanıyor. Bu nedenle, Çin’in İran’a askeri destek sağlama ihtimali varsa bile, bu destek muhtemelen gizli kanallar veya çift kullanımlı teknolojiler aracılığıyla gerçekleşiyor.

İddialar, Çin’in küresel savunma sanayiindeki yükselen profilini de öne çıkarıyor. HQ-9 gibi sistemler, Rus S-400’lere rakip olarak görülüyor ve Pakistan’ın Hindistan’a karşı kullanımında başarı gösterdiği rapor ediliyor. İran’ın, İsrail’in hava üstünlüğüne karşı koymak için bu tür sistemlere ihtiyaç duyduğu açık; ancak Çin’in böyle bir desteği resmi olarak sağlaması, ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını Çin’e genişletme riskini doğurabilir. Bloomberg ve Reuters gibi kaynaklar, Çin’in bu tür bir hareketin ekonomik ve diplomatik sonuçlarından kaçınmak için temkinli davranacağını belirtiyor. X platformunda tartışılan Boeing 747 kargo uçaklarıyla ilgili iddialar, somut kanıtlarla desteklenmese de, bu tür spekülasyonların Çin’in bölgedeki algısını nasıl şekillendirdiğini gösteriyor.

Bölgesel düzeyde, İran’ın hava savunma kapasitesini yeniden inşa etme çabaları, Orta Doğu’daki güç dengelerini etkileyebilir. İsrail’in çatışmadaki başarısı, İran’ın mevcut sistemlerinin modern hava savaşlarına karşı yetersizliğini ortaya koydu. İran’ın hipersonik füzeler ve gelişmiş İHA’lar gibi yeni teknolojilere yatırım yaptığı biliniyor, ancak bu teknolojilerin İsrail’in çok katmanlı savunma sistemlerine karşı ne kadar etkili olacağı belirsiz. Çin’in olası desteği, İran’ın bu açığını kapatmasına yardımcı olabilir; ancak bu, İsrail’in daha agresif önleyici stratejiler geliştirmesine yol açabilir. Ayrıca, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma tehdidi, küresel enerji piyasalarını doğrudan etkileyebilir, zira bu boğazdan geçen petrol, dünya arzının %20’sini oluşturuyor. Çin, bu bölgedeki istikrara bağımlı olduğu için, İran’ı dolaylı yollardan desteklemeyi tercih edebilir.

Küresel düzeyde, bu olay, ABD-Çin rekabetinin Orta Doğu’daki yansımalarını ortaya koyuyor. ABD’nin İsrail’e verdiği açık destek ve İran’ın nükleer programına yönelik sert tutumu, Çin’in diplomatik manevra alanını sınırlıyor. Çin’in, İsrail’in saldırılarını “uluslararası hukukun ihlali” olarak nitelendirmesi ve arabuluculuk teklifleri, Pekin’in küresel bir güç olarak profilini yükseltme çabasını yansıtıyor. Ancak bu teklifler, İsrail tarafından kabul görmedi ve Çin’in bölgedeki etkisi sınırlı kaldı. The New York Times ve Al Jazeera gibi kaynaklar, Çin’in bu çatışmada tarafsız kalarak ekonomik çıkarlarını koruma stratejisini sürdürdüğünü belirtiyor.

Sonuç olarak, Çin’in İran’a hava savunma sistemleri sağladığına dair iddialar, henüz somut kanıtlarla desteklenmese de, Orta Doğu’daki karmaşık güç dinamiklerini ve Çin’in bölgedeki artan etkisini tartışmaya açtı. Çin’in bu iddiaları reddetmesi, stratejik bir denge arayışını yansıtıyor; ancak İran’ın savunma kapasitesini güçlendirme çabaları ve Çin’in savunma teknolojisindeki yükselişi, önümüzdeki dönemde bölgesel ve küresel düzeyde yeni gelişmelere yol açabilir. Bu durum, uluslararası toplumun, özellikle ABD ve müttefiklerinin, Çin’in Orta Doğu’daki rolünü daha yakından izlemesine neden olacak.

Kaynaklar: Reuters, Bloomberg, Al Jazeera, BBC, France24, DW, South China Morning Post, Israel Hayom, Newsweek, The New York Times, Fox News, CNN, TIME, Asia Times, Middle East Eye, X platformu